top of page

Tıp Tarihini Kara Lekesi : Talidomid Faciası

Günümüzde neredeyse birkaç yılda bir ters etkilerinden dolayı bazı ilaçlar gündem olmakta, kullananlar ve ailelerinde endişelere yol açmaktadır. 2020 yılında yaşanan küresel pandemi (Covid-19) ve sonrası kullanılan ilaç ve aşılar hakkında üretilen, kimilerine göre komplo olan teoriler bu endişelerin en başta kaynaklarından biridir. Hali hazırda pandemi de aşılanan insanların yaşadığı sorunları aşıyla ilintilendiren ve içlerinde tıp adamlarının da bulunduğu azımsanmayacak bir topluluk mevcut. Bu tartışmalar süre dursun yakın tarihe tanıklık eden her insanın aklına ister istemez tıp tarihinin en büyük faciası olan (kimilerine göre yüz karası) Talidomid olayını getirmektedir.







Talidomid, 1950’li yılların sonunda  bir Batı Alman ilaç şirketi tarafından piyasaya sunulur. İlk başlarda etkili bir yatıştırıcı olarak bilinen ilaç daha sonraları kusma önleyici etkisinin ortaya konulmasıyla hamile kadınlarda görülen sabah bulantılarının da tedavisinde kullanılmaya başlanır. İlaç birkaç yıl içinde özellikle hamile kadınlar arasında öylesine popülerleşir ki kullanılmasının yasaklandığı 1961 yılına kadar çeşitli isimlerle dünya genelinde 50’ye yakın ülkede kullanılır hale gelir. Fakat çok önemli bir gerçek göz ardı edilmiş; bilim insanları ilaç üzerinde yapılan testlerde pratik olarak ölümcül aşırı doz seviyelerinin belirlenmesinin imkânsız olduğunu fark etmişler ve hayvanlar üzerinde yapılan testlerin hiçbirinde denekler ilacın hamilelik sürecindeki yan etkilerine karşı izlenmemişti.



Sabah bulantısından şikayetçi hamile kadınlar arasında hızla yayılan Talidomid, anksiyete hastalarında görülen hafif etkileri önlemek için de tavsiye ediliyordu. Öyleki ilaç bazı firmalar “tamamen zararsız”,  “toksik olmayan”“zehir içermeyen”“güvenli” sloganlarıyla pazarlanıyordu. Talidomid dönemin en çok satılan ilaçlarından biri olmuş fakat kısa bir süre sonra bazı doktorlar ilacın muhtemel yan etkilerinden şüphelenmeye başlamışlardı. Bunlardan bazıları dünyaya gelen fokomelili (fok balığı ekstremite: el veya ayakların gövdeye yapışması ile uzun kemiklerin yokluğu) çocuklardı. Alman firma vakaların talidomid ile ilişkili olduğunu inandırıcı bir bilimsel kanıt sunmaksızın defalarca reddetti ama anlaşıldı ki  ilaç söylenildiği gibi “tamamen zararsız” değildi.




Agnes Donnelion adlı bir anne, hamileliği boyunca dayanılmaz sabah bulantılarından şikayetçi olmuş ve çareyi talidomid’de bulmuştu. Doğum sonrası oğlu Kevin’i  iki gün boyunca kucağına alamamış hatta  görmesine izin verilmemişti. Anne Donnelion, aradan geçen iki günün ardından Kevin’ı görebilmek için tekerlekli sandalyeyle bebeğinin yanına götürülür ve Donnelion bebeğini kucağına alıp battaniyesini açtığında hayatının şokunu yaşar. Çünkü Kevin’ın kolları ve bacakları yok denecek kadar kısaydı. Maalesef Kevin Donnelion ne ilk ne de son kurbandı. Talidomid, yasaklandığı 1961 yılına kadar dünya genelinde 10.000’i aşkın bebeğin fokomelili olarak dünyaya gelmesine sebep oldu.


Tüm bu yaşananlara rağmen ilaç firmaları talidomid’in bu doğumlarla ilgili olmadığını iddia ediyorlardı. İlk olarak 1961’de Alman çocuk doktoru Widukind Lenz, ardından 1962’de Avustralyalı kadın doğum uzmanı William McBride talidomidin bu doğumlarda sorumlu olduğunu ortaya koydu. İlk başlarda sadece fokomeliden sorumlu olduğu düşünülen talidomid sonraları kalp hastalıkları, iç ve dış kulaktaki sorunlar ile de ilişkilendirildi. Talidomidin embriyo şekillenmesi sırasında meydana getirdiği hasar, “kritik dönem” olarak da bilinen kısa ve hassas bir zaman aralığında etkiliydi. Her ne kadar ilacın bu dönemden önce kullanılıp bırakılması veya sonra kullanılması herhangi bir etkiye yol açmıyor gibi gözükse de erken dönemde kullanımın insanlarda ve farelerde düşüğe, geç dönemde kullanımın ise farelerde beyin hasarına sebep olduğu görüldü. Bu da talidomid kullanımının hamileliğinin hiçbir döneminde güvenli olmadığını gösteriyordu. Bütün bu gerçekler ortaya çıkıp da talidomid yasaklandığında bile normalde de reçetesiz satılan ilaç bir süre daha el altından satılmayı sürdürdü.


Avrupa’nın henüz Talidomid faciasının tam olarak farkına varamadığı yıllarda bir Amerikan firması, talidomidi piyasaya sürmek üzere Amerikan İlaç ve Gıda Dairesi’ne (FDA) başvurmuş ve dosya halihazırda Avrupa’da kullanıldığı için hızlıca onaylanma beklentisi ile Dr. Frances Oldham Kelsey’in önüne gelmişti. İlacın güvenliği ile ilgili bazı veriler Dr. Kelsey’in dikkatini çekmiş ve firmadan özellikle ilaçla ilgili toksisite, dayanıklılık ve saflık konularında ek bilgiler istemişti. Gönderilmesi istenen ek verilerle birlikte Dr. Kelsey ile firma arasında gerginlik başlamış, firma istenilen verileri sundukça Dr. Kelsey daha çok veri talebinde bulunmuş ve sonunda firma yetkilileri Dr. Kelsey’i şikâyet ederek kendilerine bürokratik engeller çıkardıklarını söylemişti.


İlacın incelemesi devam ederken Şubat 1961’de İngiliz Tıp Dergisi’nde bir hekimin talidomidin bebeklerde kol ve bacak gelişimini bozduğunu belirten bir makalesinin yayınlanması üzerine bunu okuyan Dr. Kelsey, firmaya bu konuyu sorar ve firma iç soruşturma başlattıklarını cevabını verir. Dr. Kelsey’in ısrarla sorusunu yinelemesi üzerine firma yetkilileri “Veriler bir sonuca varmak, karar vermek için yeterli değil” derler. Bu cevaptan tam 6 ay sonra Avrupa’dan “fokomeli epidemisi” ile talidomid arasındaki ilişkiye ait raporlar gelmeye başlar ve bir süre sonra firma başvurusunu geri çeker. Böylece Avrupa’da binlerce bebek talidomid faciasından etkilenirken, ABD’de yalnızca 17 bebek etkilenir.


Kahramanlar sadece Amerika’da değil ülkemizde de vardır. İstiklal Madalyası sahibi Ord.Prof. Süreyya Tahsin Aygün, Talidomid’in Türkiye'ye girmesini engelleyerek yüzlerce, binlerce çocuğun hayatını kurtarmıştır.


Kendisinden çok az bahsedilen bu değerli bir bilim insanımız “İlmin ana yolları hiçbir milletin değildir, tüm kültür insanlarının ortak malıdır ne var ki uluslararası bilgilerin yurttaki uygulamasına ulaşmak amacıyla yurt için çalışmak ve ulusal bir yurt bilgisi kurmak gereklidir” diyerek evrenselliğin yurtsever olmaya katkısını çok açıkça ifade etmiştir.




1960’lı yıllarda “insanlar embriyondan gelişiyor yani embriyo hücrelerinde her organımızın kökü var, bu hücrelerden insanın hasta olan organının yenisinin üretilmesi mümkün” diyerek son yıllarda dünya çapında popüler olan kök hücre araştırmalarının öncüsü olmuş, kök hücre çalışmalarına ağırlık veren Prof Süreyya Tahsin, tümör, şizofreni, kalp, karaciğer ve böbrek hastalıkları ve felç tedavilerinde etkin olarak çalışmıştır.


Almanya’da 1960 yılında 200 Alman çocuğu kök hücre ile tedavi etmiş, yazdığı kitapla hayvan ceninleri üzerindeki çalışmalarını ilk kez dünyaya “kök hücre” olarak tanıtmış ve ilan etmiştir.


Böyle bir değerli bilim adamı olan Prof. Süreyya Tahsin Aygün’ü kahraman yapan olayların başında talidomid içeren ilacın Türkiye’ye girişine engel olmasıdır. Dünyanın 50 ülkesinde yaygın olarak kullanılan ve tespit edilebildiği kadarıyla 90.000 den fazla düşüğe ve 10.000 den fazla sakat ve ölü doğuma neden olan bu ilaç o yıllarda sadece Türkiye’ye ve A.B.D’ye girememiştir. İlacın özellikle Almanya’da yeni doğanlarda yaptığı ağır tahribatı gören Süreyya Tahsin Aygün,  talidomid'in tavuk embriyosunda kültürünü yaparak oluşturduğu teratolojik etkiyi tespit ederek, ilacın ruhsatlanmaması için Sağlık Bakanlığı’na başvuruda bulunmuş nitekim bu başvuru üzerine ilaç ruhsat alamamış ve dolayısıyla ülkemizde binlerce çocuğu bu felakatten korumuştur.


Bugün hala talidomid içeren ilaç üreten firmalara karşı verdikleri zararlardan dolayı hukuki mücadelesini devam ettiren binlerce aile var. İngiliz hükümetinin 2010 yılında kurbanlardan özür dilediği Talidomid faciası, ilaç deneme safhalarının (farmakovijilans; Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından ilaçların ters etkileri ve ilgili diğer problemlerin tespiti, değerlendirilmesi, anlaşılması ve önlenmesi ile ilgili etkinlikler ve bu konuları kapsayan bilim dalı olarak tanımlanmış) dünya çapında daha sıkı gözden geçirilmesini tetiklemiştir. Maalesef tüm bu yaşananlara rağmen talidomit reçetelerinin sıkı bir şekilde kontrol edilemediği ve gelişmekte olan Brezilya, Arjantin gibi Güney Amerika ülkelerinde talidomit embriyopatili bebeklerin hala doğduğu bildirilmektedir.


Böylesine bir facianın bir daha olmaması temennisi ve kahraman bilim insanımız Prof. Dr. Süreyya Tahsin Aygün’ü minnet ve rahmetle anıyor herkesin Ramazan Bayramını kutluyorum.

 

 

 

 

352 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page