top of page

Atılay Denizaltısı....

“Gitti de gelmeyiverdi

Gözlerim yollarda kaldı

Hele nazlım nerde kaldı

Ne zaman ne zaman gelir

Gel a nazlım lahuri şallım

Sağı solu dolaşalım

Ne zaman ne zaman gelir”


Bu dokunaklı dizelerden oluşan güfte Dede Efendi tarafından bestelenmiş ve “Makber” ile özdeşleşen Hamiyet Yüceses tarafından yıllarca ağlayarak okunmuştur. Sebebi eşi Elektrik Astsubay Başçavuş Fethi Yüceses’de Atılay’da şehit olanlar arasında idi.


Cumhuriyet Donanmamızın kaza sonucu ilk kaybıdır Atılay... İlk olarak can kaybı verdiğimiz kaza olması nedeniyle milletçe çok üzüntü uyandırmıştır. 23 Haziran 1941’de Refah Faciasında Akdeniz’de kaybettiğimiz 167 şehidimizin acısı henüz yüreklerde tazeliğini korurken, bir yıl bir ay sonra bir başka faciayla uyanmıştık.


Tüm şiddetiyle devam eden İkinci Dünya Savaşı’nın 1941 ve 1942 yıllarındaki ağırlık merkezi Doğu ve Kuzey Afrika cepheleriydi. Türkiye bu süreçte tarafsızlık politikasını uygulamasının yanı sıra Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni de sıkı sıkıya uyguluyor ve Boğazın girişine döşenen ikaz sistemi loop hattını da faaliyette tutuyordu. Aradan bir yıl gibi bir zaman geçmişti ve sistemin yıllık periyodik kontrolünün yapılması gerekmekteydi. Hattın kontrolünün yapılması sadece denizaltı gemisiyle mümkündü. Bu görevin yapılması için envanterdeki Atılay denizaltısına, Genelkurmay Başkanlığı tarafından bölgeye intikal emri verildi. Dönemin Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak’ın imzasıyla çekilen telgraf emrine göre, looplar ve kablolara bağlı cihazlar kontrol edilecek, bu işlem için viping (Geminin manyetik alanını sıfırlama işlemi) işlemi yapılmış bir denizaltı seçilecek, kontrol dalmış vaziyette icra edilecek ve görev karasularımız dahilinde icra edilecekti. Seçilen denizaltı dalmış vaziyette looplar üzerinden geçerek hattın ikaz verip vermediğini tespit edecekti.


Alınan emir üzerine o sırada Gölcük Tersanesi’nde bulunan Atılay derhal göreve tahsis edilmiş ve vakit kaybetmeden 13 Temmuz 1942’de hareket ederek İstanbul Fenerbahçe’ye ulaşmıştır. Burada yeniden viping işlemine tabi tutulan Atılay bir gün sonra; 14 Temmuz’da Çanakkale’ye varmak üzere hareket etmiştir. Atılay aynı gün saat 06:25’te Çanakkale Limanı’na demirlemiştir.Tüm bu işlemler çok hızlı bir şekilde yapılmış ve süreç aceleye getirilmiştir.


Atılay’ın komutanı Binbaşı Sadi Gürcan ve beraberindeki 39 personel görev yerlerine intikal ettikten sonra, icra edilecek tecrübenin esaslarını Çanakkale Deniz Komutanından alarak hazırlıklarına başlamışlardır. Buna göre Atılay, loopların üzerinden iki defa geçecekti. Bir ucu Anadolu Yakası’na, diğer ucu Avrupa Yakası’na irtibatlı olan kablolar istasyonlara bağlı idiler. İstasyonlarda görevli personel, kablolara belirli mesafede geçecek denizaltının fark edilmesini sağlayacak, sinyali aldıklarında derhal Çanakkale Deniz Komutanlığı’na haber verecekti. Kablo hattı 80 metre derinliğine döşenmişti. Denizin aynı derinlik eğrilerine göre yerleştirilen altı adet kablo bulunuyordu. Hattın üzerinden ilk geçiş periskop umk’unda; 14 metre, ikinci geçiş ise daha derinden; 30-40 metrede yapılacaktı. Böylece tüm kabloların görevini yapıp yapmadığı belirlenmiş olacaktı . Binbaşı Sadi Gürcan emri tebellüğ ettikten sonra saat 14:30’da Atılay denizaltısına gelerek personele emrin mahiyetini tebliğ etti. Planlandığı şekilde aynı saatte dalış emri verdi. Morto Kıyısı’nda dalış yapan Atılay görev seyrine başlamış oldu. Arkasında ise emniyet görevi yapan Kartal isimli römork bulunuyordu. Bu bot Atılay’ı izlemekle görevlendirilmişti. Atılay periskop umk’undan çıktıktan sonra kuzeye yönelmişti. Kıyıda ve kuzeyde yeteri kadar seyir yaptıktan sonra saat 16:05’te 40 metre derinliğe dalarak batı yönüne doğru seyrini sürdürdü. Bulundukları derinlik hatların kontrolü için yeterliydi. Gemi komutanı ve diğer mürettebat temkinli hareket ediyorlardı zira bu bölgede Birinci Dünya Savaşından kalma mayın tehlikesi bulunuyordu. Almanya’nın da bu bölgelere uçaktan paraşütle mayın döşediği söylentileri dolaşıyordu. Tüm bunları göz önünde bulundurarak Batı yönüne devam ederken, saat 17:00’de tüm denizaltıyı sarsan büyük bir patlama duyuldu. Duruma reaksiyon gösteren mürettebat yaptığı kontrolde makine dairesinin sancak tarafında bir mayına temas edildiğini, dairenin sağ tarafındaki iki ana kemere, iki metre yüksekliğinde ve bir metre genişliğinde bir yarık açıldığını fark etmişti. Patlamayla birlikte makine dairesinde görevli tüm personel hayatını kaybetmişti. Yarıktan içeri hızla su dolmuştu. Patlamanın ilk etkisiyle 15 şehit bulunuyordu. Atılay omurgasının üzerine, 65-70 metre denizin tabanına oturmuştu. Kalan 24 denizci yaşam bölgesine geçtiler ve taban oturmuş denizaltıyı çıkarmak için harekete geçtiler. Yapılması gereken ilk şey yüzeye çıkmak için sarnıçlara su vermekti. Mürettebat, denizaltı komutanı Bnb. Gürcan’ın emriyle, sağlı sollu toplam 12 adet sarnıca hava vermek için hava tüplerini boşalttı. Ön kısımda açılan sekiz adet sarnıç havayla dolmuş, gövde az da olsa zeminden kıpırdamıştı. İki sarnıca daha hava verildi ve ön kısım biraz daha yükselmişti. Gemi dik duruma gelmişti. Biraz daha hava basıldı ancak bu gayret de denizaltının yukarı çıkmasına yeterli gelmedi. Bu esnada battı şamandırası deniz sathına gönderilmişti. Arkada kalan kurtarma römorku Atılay’ı takip edememiş ve Seddülbahir civarında kalmıştı. Tüm gayretlere rağmen başarılı olunamadı. Denizaltının içerisinde bulunan oksijen zamanla tükenmişti. Santral dairesinde bulunan 24 asker şehit oldular. Atılay’ın belirlenen saatte dönmemesi ve battı şamandırasının ancak saat 20:30 sularında tespit edilmesi üzerine istasyon komutanı Fahir Karayel hemen harekete geçerek emrindeki diğer subaylarla birlikte 3 ve 5 no’lu gümrük motorlarına binmişler ve Atılay’ı aramaya koyulmuşlardır. Denizaltı ile telefon yoluyla da irtibat kurulmaya çalışılmış fakat başarılı olunamamıştı.



Durum ilgili tüm birimlere bildirilmiş ve Atılay’ın tahliyesi için gerekli emirler Müdafaa Vekaleti tarafından verilerek eldeki bütün imkanlar seferber edilmişti. Atılay’ı bulmak için dip taramaları yapılmış ancak bir sonuca ulaşılamamıştı. Bölge derin ve akıntılıydı. Tarama çalışmaları esnasında dipte bulanan antenli mayına temas edilmiş ve patlama yaşanmıştı. Neyse ki bu olayda ölen ya da yaralanan olmadı. Beş gün sürdürülen arama çalışmalarından hiçbir sonuç alınamamıştı. 21 Temmuz günü arama faaliyetleri sona erdirildi. Atılay’ın enkazı bulunamadığı gibi şehit olan 39 askerimizin naaşlarına da ulaşılamamıştı.


Atılay’ın tam olarak neden battığı bilinmese de yapılan tahkikatlar ve tahminler kazanın nedenini ortaya koymaktadır. Atılay’ın batmasının ve 6 subay, 17 astsubay, 16 er olmak üzere toplam 39 denizcimizin şehit olmasının nedeni resmi olarak yapılan açıklamaya göre; Birinci Dünya Savaşı’ndan kalma antenli mayındı. Zira Atılay’ın ani bir şekilde batması ve hiçbir şekilde tedbir alınamaması için büyük bir yara alması gerekiyordu. Buna ancak mayın sebep olabilirdi.


Donanmamızın ilk göz ağrılarından Atılay denizaltısının enkazının denizin dibinde tam 50 yıl sonra tespit edilmesi de tartışılması gereken ayrı bir meseledir. Kaza elbette ki büyük üzüntü yaratmıştı. Ancak basında 1-2 kez yer alması ve günümüze kadar unutulmaya yüz tutması da işin başka bir boyutudur. Kazayı hatırlatması bakımından Gölcük’te Deniz Şehitleri Anıtı yapılmıştır. Bu anıtın bir kanadı 4 Nisan 1953’te batan Dumlupınar denizaltısını, diğer kanadı da Atılay’ı temsil etmektedir. Atılay’ın enkazı halen Çanakkale’den 5-7 km. uzaklıkta, Marmara Denizi’nin 70 m. derinliğindedir ve içindeki şehit naaşlarıyla birlikte oradan çıkarılmayı beklemektedir. 17 Ocak 1938 tarihinde dönemin Başbakanı Celal Bayar’a yazdığı bir not ile isimleri bizzat Atatürk tarafından verilen Cumhuriyet Donanması’nın gözde denizaltısı Atılay’ı ve yaşanan kazada şehit olan ve elimizde sadece beraber çekildiği fotoğrafları kalan 39 denizcimizi rahmetle anıyoruz.


Vatan size minnettardır.

137 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page